20 Kasım 2014

Short Term 12

2013 de izlemiş olsam en iyiler listesine yedekten girerdi.  2014 de rahat girer gibi  :)

 

çocuk istismarı filmleri arasında belki de en az salya sümük kovalayan film olması ve karakterlerini anlatırken aralara eğlenceli şeyler serpiştirmesi çok başarılıydı.  

izleyin sakin bir bahar akşamında.
9/10  

The Grand Budapest Hotel

Şaheser.
İzlemeden yılın en iyileri arasına gireceği belliydi. 



Wes Anderson her filminde aynı şeyi yapıp farklı sonuca ulaşamayarak tutarlı tavrını devam ettiriyor. Filmlerini de karakterlerini de anlatacak bir yazı olamaz. Zaten bilen izleyecek. Bilmeyen bırakacak geçecek. 

Benim için tüm Wes Anderson filmleri güzel ama bunun yeri ayrı. Filmin sonunda saklı gizemi.
 

Lone Survivor

öncelikle vıcık vıcık bir amerikan kahramanlık hikayesi oluşuyla insanda nefret hissi yaratıyor.



bir de geride bir tek kişi kalmışken diğer karakterler ve olaylarla ilgili anlatılan hikayelere hiç inanmıyorum. tek başına sağ kalan hepsini kahramanlaştırıp kendini de en üstüne koyuyor.

gereksiz filmlerden kesinlikle. zaman kaybı.

Guardians of The Galaxy

Otostopçunun Galaksi Rehberi ile Star Wars'un karışımı olmuş. Yer yer Serenity serpilmiş. Ve güzel bir film ortaya çıkmış.



Öncelikle inanılmaz keyifli. Özellikle Rocket karakteri çok keyifli. Ama her karakter bu eğlenceli olma durumuna katkı sağlıyor.

Evet karakterler bile Star Wars çakması. Han Solo benzeri kaptan, Chewbamba bezeri ağaç, RsD2 ile C3PO karşımı bir rakun ve prensesi ve gezegenlerdeki ırk çeşitliliğine kadar aynı. Death Star bilenem var.Yine de film yeni bir solukla anlatıyor her şeyi. Çok büyük dertleri olmadan, zorlamadan. Haliyle bu da Star Wars 7'den daha iyiymiş hissi veriyor. Çünkü 7. film zorlama olacak gibi.

Bence keyifle izleyenecek bir film. Kçarımayın.



17 Kasım 2014

If I Stay (Eğer Yaşarsam)

Allah bu filmi çekeni de bir sebepten benim izlemem için önüme koyanın da belasını versin.

Çok sert yazdığımı düşünen varsa hiç bir daha konuşmayalım. Çocuğum sevse evlatlıktan reddederim valla.



Aynı hissiyatı bana The Lovely Bones da hissettirmişti. Ölen kızın arafta kalması hikayeleri. Tabi ki ergen kıxlara ailesini evdirmek için iyi ders veriyor olabilir ama filmin sinematik olarak tam bir felaket olduğunu düşünüyorum. 

Filmin karışık kurgusunu çıkarırsak hikaye şu; süper eğlenceli ailenin çelloya ömrünü adamış gıcık kezban kızları bir oğlanla ilişkiyaşar bir yandan da üniversitede müzik okumak için çabalar sonra kaza geçirirler ve tüm aile ertleri ölür. Ruhu bedeninden ayrılıp hastanede dolanan kız yaşasam mı ölsem mi diye bocalar. 

Lan bu ne.

Filmin adıyla bile uyuşmuyor. Eğer yaşarsam denilen filmde yaşarsa neyle karşılacağına dair hiç bir şey yok. Kız oyuncu  chloë grace moretz bence tam bir takoz. böyle oynamamak donukluk görmedim. ayrıca canlandırdığı karakter tam bir kezban. Oğlanla ilişkisi ailesiyle ilişkisi tam mal işi. 

Çok sinirliyim uzun zamandır bu kadar kötü film izleyip zamanımın boşa gittiğini hissetmedim. 
Tek iyi sayılan yanı müzikleriydi. 

İzlemeyin efendim. 
3/10


13 Kasım 2014

Her

Yönetmen Spike Jonze başrollerde Joaquin Phoenix



Yılın en iyi 10 filmi arasına girer. ama hangi yılın? aşkım. başka yazarlarla mı konuşuyorsun? aşkım? ne aynı anda 641 yazarla mı ilgileniyorsun? oh nooo!

Geyiği bırakalım da dürüst olalım. gerçekten çok iyi film.  Spike Jonze günümüz ilişkilerinin gittiği yeri yakalmış ve Joaquin Phoenix oyunculuğuyla filmi üst seviyeye taşımış.  Lars and the Real Girl ile çok benzeşiyor film bence. Her ikisi de güzel. Biri günümüz taşrasında geçerken diğeri gelecek şehrinde ilişkiler ilüzyonunu anlatıyor. 

12 Kasım 2014

Two Days One Night

Şimdiden senenin en iyi filmlerden biri olarak belirtmek isterim. 


Film klasik Dardanne'ler filmi ama konusu itibariyle biraz Ken Loach tadı da var. Şiddetsiz sakin bir Ken Loach. 

Sağlık raporu almış olduğu süreçte işten çıkartılan Sandra işten çıkartılırken çalışma arkadaşlarına işveren tarafından bir teklif geldiğini öğrenir : Ya Sandra'yı işten çıkartacaktır, ya da kalan 15 kişiye prim vermeyecektir. Sandra arkadaşlarının tercihi ile işsiz kalmıştır. 2 gün sonra tekrar oylama yapılacağı durumu ile fikirlerini değiştirmek ister  ve tek tek onları gezer.

Filmin sakin akışı ve sindire sindire hikaye anlatışı klasik Dardenneler ama sosyalist havası Ken Loach, insanların fikirlerini değiştirme kısmı ise 12 Kızgın Adam'a benziyor. Filmin tutarlı hikayesi insan da gerçekçiliği yakalamasına sebep oluyor. 

Filmin vicdan sorgusuna sebep olan ikilemi tek tek bireyler üzerinden işlemesi oldukça başarılı. Özellikle kalması için oy verecek olanların hep ötekileştirilimiş kişiler olması (Kader, Timur, Miguel, Dominuque - göçmen, bir koca şiddeti gören kadın, bir erkek şiddeti gören erkek) dikkat çekici. Depresyonda olan ve çıkamayan Sandra ile iligli yukardaki sahne de kritik. Tüm aile fertleri teknoloji ile meşgulken çağın teknolojisine ayak uydurumayan (ki teknolojik bir güneş enerjisi paneli üreten fabrikada çalışmakta) Sandra'nın depresyon sebebini de hissettiriyor.  


Ama filmin sonunda çalışma arkadaşlarına beyaz tshörtler giydirerek de bireyleri değil sistemi eleştiriyor Dardenneler. Kişiler masumdur sistem kötüdür diye (ki ben katılmıyorum). Ve zafer galip gelinince değil mücadele edince kazanılır bakışıyla da filmi mükemmel bitirir.

Ben her açısından çok çok sevdim filmi. Dardenneler gerçekten sinema denilen şeyin ne olduğunu çok iyi çözmüşler. Bunu her filmlerindeki tutarlı halleriyle de ispatlıyorlar.

Marion Cotillard ise gerçekten mükemmel oynuyor. Hayran kalmamak mümkün değil.

İzleyin efendim.

09 Kasım 2014

How to train your dragon 2

Bu filmin ilkini çok seven biri olarak ikincisi geliyor diye okuyunca sevinip üzülmek konusunda kararsız kaldım. Bu kararsızlık filmin ilk yarısında olumsuzken ikinci yarı da tekrar olumluya döndü.

Bence yıllar sonra bile geriye dönüp izlenecek bir seri haline gelebilir How To Train Your Dragon. Ben çok seviyorum. İlkiyle ilgili de bir şeyler yazmıştım.



 Hatta 2010'un en iyileri listesine yedekten girmiş.
 Bu sefer 2014 için en iyilere gireceğini sanmam (2014 filmleri çok iyi olduğu için değil tabi. bu ilki kadar başarılı olmadığından).

03 Kasım 2014

inside llewyn davis

löyn gibi ne çok arkadaşımız olmuştur (belki de öyle dönemlerimiz olmuştur). savrulup duran ve yolunu bulamayan. bu yüzden filmi karakterin içine girebilmesi ve tanıdık hissettirebilmesi insanı etkiliyor.



daha önce my name is joe için yazmıştım. löyn de öyle : hayatta hiç yanlış yapmadan nasıl çuvallanacağını gösteren film'lerden.

Jeune et Jolie

buna benzer çok film izledik fransadan çıkan.




bence ozon'un iyi filmlerinden biri değil.

The Spectacular Now

oldukça başarılı bir gençlik filmi. 
(500) Days of Summer'ın yazarından.


artık o filmdeki karakterler kadar genç olmasam da davranışları ve tutarlılıklarını hissetmek hala mümkün. Hissettirebilmesi başarısı yani yoksa bende iş yok  :)

Bence 2013'ün iyi amerikan bağımsızı filmlerinden biri olarak short term 12 ile üst sıralarda. Ama ben 2014 listesine alıyorum.

izleyin izlettirin efendim.
8/10

Boyhood

Lan olum insan şaşırmıyor değil yani :)



Gerçekten bir çocuğun 6 yaşından 18 yaşına kadar olan hikayesini daha sade, olgun ve gerçekçi anlatamazdı kimse. Zaten aynı çocukla 12 yıl film çekerek yaparsan bu sonuca ulaşmaya kafayı takmışsındır demektir.

Linklater gerçekten sağlam ilerleyen, diyalogları karakterleri sindirerek veren bir film çekmeyi becermiş. Aynı kadroyu yıllarca bir araya getirip filmi devam ettirmek de inanılmaz güzel.  Buna diyaloglarıyla zenginleştirdiği alt metinler de eklenince oldukça güzel bir şey çıkmış.


Filmde dikkatimi çeken şey : kız çocuğunun ilk halinden itibaren sürekli bir değişim içinde olmasına rağmen erkek çocuğu neredeyse hiç değişmiyor ve hep aynı karakterde kalıyor. Bunu görmek bile keyifli.


Saving Mr.Banks

kötü desen değil ama bir türlü ısınamadığın filmler vardır ya. bu öyle işte.


dünyaca ünlü bir karakter yaratan huysuz kadın yazarımız mary poppins'i filmleştirmeye çalışan walt disney'e karşı herkes sempatiyle yaklaşmış sanki tanıyormuş gibi.

bence sıkıcı ve gereksiz bir film. izlemeyince bir şey kaybetmeyeceğine göre sııntı yok. İlk satırla son tutmadı gerçi  :)

Coherence

Arada kalan filmlerden bir tanesi daha. Bu sene (2014) öyle geçiyor zaten. 



Filmi izlerken yer yer gerildik, yer yer bilim kurgusal, yer yer sosyolojik şeylere değindirdi ve takip ettirdi kendi. Bence sırf bu yüzden (sıkılmadan izlettirmesiyle) bile başarılı denebilir.

Bazı teoriler ve açıklamalar bilmeyenler için çok havada kalıyor.

Bir de en güzel evi bulup onun içine girip orayı da bok etmek böyle bir şey. yani film diyor ki kendi bokunuz da boğulun efendiler. yoksa zaten yine kendi bokunuzda boğulacaksınız.

Not: Bir kaç ay sonra düşününce beğenimin arttığını söyleyebilirim. 

Rushmore

Bu Wes Anderson karışık aklın izlerini taşıyor bence. Böyle senaryolar yazmak ve karakterler yaratmak gerçekten mantıklı insan işi değil.


Rushmore zaten yıllardır herkesçe başyapıtlar, en iyi komediler listelerine de giren bir film. Fırsat bulup izlemek nasip oldu nihayet. Kalabalık izlediğim için de ayrıca keyifli geldi belki. Ama yine aynı yorumları yapacağımız bir Wes Anderson filmi : İncelikle işlenmiş karakterlerin esirgenmeden kullanıldığı, esprili, hızlı bir film. Yılların eskitemeyeceği ve her seferinde güldürecek filmlerden.

Bir ara denk gelin derim. 

Dabba (Sefer Tası)

1- karakterlerini çok iyi anlatan bir film. her birinin geçmişi, şimdisi o kadar detaylı işlendi ki çaktırmadan; shaikh'in yetimliğini, yüzünü görmediğimiz "antii"nin hikayesini dahi biliyoruz. bence bu da filmi inanılmaz zengin kılıyor.


2-sıcacık bir hikaye. günümüz bilgisayar dünyasında, küçük tesadüflerle tanışıp mektuplaşma fikri insanda bir umut uyandırıyor. her zaman anlaşacak, uyuşacak birini bulabilme umudu. hayata bağlanma sebebi yaratacak biriyle tanışma umudu. (romantik mode on)

3- harvard tarafından incelenen ve bilgisayar sistemleri ile bile yapılamayacak bir yemek dağıtım ağını izlemek bile insanı şaşkına çeviriyor.

bence senenin iyi filmlerinden biri olduğu şimdiden belli. izleyip de iyi değil deneceğini sanmıyorum (ahmet'i tenzih ederim. o hiç bir şeyi beğenmiyor)

Not: Filmin yönetmeni  Ritesh Batra'nın ilk uzun metrajlı filmi bu. Sırf bu yüzden bile kıymeti artıyor.

Begin Again

Once'ın yönetmeni John Carney'den Mark Ruffolove Keira Knigthly'li güzel film.


Sevgilisi ünlü bir şarkıcı oluverince kendini Amerikda bulan Gretta (Knightley) ilk zamanlarını keyifle geçirirken şöhreti kaldıramayan sevgilisinin kendini aldatmasıyla amerikada yalnız bulmuşken, kayıplara karışmış ve hiç bir şey üretmeyen yapımcı Dan (Ruffalo) ile tanışır ve kendi albümleriniyapmaya karar verirler.

Film yine değişik yerlerde değişik şarkılar yapma sürecini aktarıyor. Once'a bayağa benziyor aslında. 
Bence izlemesi keyifli ve güzel bir film. Kış ayları da geldi. Evde zaman geçirmek isteyenlere.

Honeymoon

Yuh lann!!!


Kötü film çekilir de bu kadar mı kötü olur. Tamam korku filmlerinden çok bir şey beklemiyorum ama filmin ikinci yarısını komple at çöpe gitsin be arkadaş. Hem de iyi olabilir mi derken.

Gereksiz. Zaman harcamayın derim. Sundance'te seyirci ödülü almış olması sizi kandırmasın.


  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP