20 Kasım 2014

Short Term 12

2013 de izlemiş olsam en iyiler listesine yedekten girerdi.  2014 de rahat girer gibi  :)

 

çocuk istismarı filmleri arasında belki de en az salya sümük kovalayan film olması ve karakterlerini anlatırken aralara eğlenceli şeyler serpiştirmesi çok başarılıydı.  

izleyin sakin bir bahar akşamında.
9/10  

The Grand Budapest Hotel

Şaheser.
İzlemeden yılın en iyileri arasına gireceği belliydi. 



Wes Anderson her filminde aynı şeyi yapıp farklı sonuca ulaşamayarak tutarlı tavrını devam ettiriyor. Filmlerini de karakterlerini de anlatacak bir yazı olamaz. Zaten bilen izleyecek. Bilmeyen bırakacak geçecek. 

Benim için tüm Wes Anderson filmleri güzel ama bunun yeri ayrı. Filmin sonunda saklı gizemi.
 

Lone Survivor

öncelikle vıcık vıcık bir amerikan kahramanlık hikayesi oluşuyla insanda nefret hissi yaratıyor.



bir de geride bir tek kişi kalmışken diğer karakterler ve olaylarla ilgili anlatılan hikayelere hiç inanmıyorum. tek başına sağ kalan hepsini kahramanlaştırıp kendini de en üstüne koyuyor.

gereksiz filmlerden kesinlikle. zaman kaybı.

Guardians of The Galaxy

Otostopçunun Galaksi Rehberi ile Star Wars'un karışımı olmuş. Yer yer Serenity serpilmiş. Ve güzel bir film ortaya çıkmış.



Öncelikle inanılmaz keyifli. Özellikle Rocket karakteri çok keyifli. Ama her karakter bu eğlenceli olma durumuna katkı sağlıyor.

Evet karakterler bile Star Wars çakması. Han Solo benzeri kaptan, Chewbamba bezeri ağaç, RsD2 ile C3PO karşımı bir rakun ve prensesi ve gezegenlerdeki ırk çeşitliliğine kadar aynı. Death Star bilenem var.Yine de film yeni bir solukla anlatıyor her şeyi. Çok büyük dertleri olmadan, zorlamadan. Haliyle bu da Star Wars 7'den daha iyiymiş hissi veriyor. Çünkü 7. film zorlama olacak gibi.

Bence keyifle izleyenecek bir film. Kçarımayın.



17 Kasım 2014

If I Stay (Eğer Yaşarsam)

Allah bu filmi çekeni de bir sebepten benim izlemem için önüme koyanın da belasını versin.

Çok sert yazdığımı düşünen varsa hiç bir daha konuşmayalım. Çocuğum sevse evlatlıktan reddederim valla.



Aynı hissiyatı bana The Lovely Bones da hissettirmişti. Ölen kızın arafta kalması hikayeleri. Tabi ki ergen kıxlara ailesini evdirmek için iyi ders veriyor olabilir ama filmin sinematik olarak tam bir felaket olduğunu düşünüyorum. 

Filmin karışık kurgusunu çıkarırsak hikaye şu; süper eğlenceli ailenin çelloya ömrünü adamış gıcık kezban kızları bir oğlanla ilişkiyaşar bir yandan da üniversitede müzik okumak için çabalar sonra kaza geçirirler ve tüm aile ertleri ölür. Ruhu bedeninden ayrılıp hastanede dolanan kız yaşasam mı ölsem mi diye bocalar. 

Lan bu ne.

Filmin adıyla bile uyuşmuyor. Eğer yaşarsam denilen filmde yaşarsa neyle karşılacağına dair hiç bir şey yok. Kız oyuncu  chloë grace moretz bence tam bir takoz. böyle oynamamak donukluk görmedim. ayrıca canlandırdığı karakter tam bir kezban. Oğlanla ilişkisi ailesiyle ilişkisi tam mal işi. 

Çok sinirliyim uzun zamandır bu kadar kötü film izleyip zamanımın boşa gittiğini hissetmedim. 
Tek iyi sayılan yanı müzikleriydi. 

İzlemeyin efendim. 
3/10


13 Kasım 2014

Her

Yönetmen Spike Jonze başrollerde Joaquin Phoenix



Yılın en iyi 10 filmi arasına girer. ama hangi yılın? aşkım. başka yazarlarla mı konuşuyorsun? aşkım? ne aynı anda 641 yazarla mı ilgileniyorsun? oh nooo!

Geyiği bırakalım da dürüst olalım. gerçekten çok iyi film.  Spike Jonze günümüz ilişkilerinin gittiği yeri yakalmış ve Joaquin Phoenix oyunculuğuyla filmi üst seviyeye taşımış.  Lars and the Real Girl ile çok benzeşiyor film bence. Her ikisi de güzel. Biri günümüz taşrasında geçerken diğeri gelecek şehrinde ilişkiler ilüzyonunu anlatıyor. 

12 Kasım 2014

Two Days One Night

Şimdiden senenin en iyi filmlerden biri olarak belirtmek isterim. 


Film klasik Dardanne'ler filmi ama konusu itibariyle biraz Ken Loach tadı da var. Şiddetsiz sakin bir Ken Loach. 

Sağlık raporu almış olduğu süreçte işten çıkartılan Sandra işten çıkartılırken çalışma arkadaşlarına işveren tarafından bir teklif geldiğini öğrenir : Ya Sandra'yı işten çıkartacaktır, ya da kalan 15 kişiye prim vermeyecektir. Sandra arkadaşlarının tercihi ile işsiz kalmıştır. 2 gün sonra tekrar oylama yapılacağı durumu ile fikirlerini değiştirmek ister  ve tek tek onları gezer.

Filmin sakin akışı ve sindire sindire hikaye anlatışı klasik Dardenneler ama sosyalist havası Ken Loach, insanların fikirlerini değiştirme kısmı ise 12 Kızgın Adam'a benziyor. Filmin tutarlı hikayesi insan da gerçekçiliği yakalamasına sebep oluyor. 

Filmin vicdan sorgusuna sebep olan ikilemi tek tek bireyler üzerinden işlemesi oldukça başarılı. Özellikle kalması için oy verecek olanların hep ötekileştirilimiş kişiler olması (Kader, Timur, Miguel, Dominuque - göçmen, bir koca şiddeti gören kadın, bir erkek şiddeti gören erkek) dikkat çekici. Depresyonda olan ve çıkamayan Sandra ile iligli yukardaki sahne de kritik. Tüm aile fertleri teknoloji ile meşgulken çağın teknolojisine ayak uydurumayan (ki teknolojik bir güneş enerjisi paneli üreten fabrikada çalışmakta) Sandra'nın depresyon sebebini de hissettiriyor.  


Ama filmin sonunda çalışma arkadaşlarına beyaz tshörtler giydirerek de bireyleri değil sistemi eleştiriyor Dardenneler. Kişiler masumdur sistem kötüdür diye (ki ben katılmıyorum). Ve zafer galip gelinince değil mücadele edince kazanılır bakışıyla da filmi mükemmel bitirir.

Ben her açısından çok çok sevdim filmi. Dardenneler gerçekten sinema denilen şeyin ne olduğunu çok iyi çözmüşler. Bunu her filmlerindeki tutarlı halleriyle de ispatlıyorlar.

Marion Cotillard ise gerçekten mükemmel oynuyor. Hayran kalmamak mümkün değil.

İzleyin efendim.

09 Kasım 2014

How to train your dragon 2

Bu filmin ilkini çok seven biri olarak ikincisi geliyor diye okuyunca sevinip üzülmek konusunda kararsız kaldım. Bu kararsızlık filmin ilk yarısında olumsuzken ikinci yarı da tekrar olumluya döndü.

Bence yıllar sonra bile geriye dönüp izlenecek bir seri haline gelebilir How To Train Your Dragon. Ben çok seviyorum. İlkiyle ilgili de bir şeyler yazmıştım.



 Hatta 2010'un en iyileri listesine yedekten girmiş.
 Bu sefer 2014 için en iyilere gireceğini sanmam (2014 filmleri çok iyi olduğu için değil tabi. bu ilki kadar başarılı olmadığından).

03 Kasım 2014

inside llewyn davis

löyn gibi ne çok arkadaşımız olmuştur (belki de öyle dönemlerimiz olmuştur). savrulup duran ve yolunu bulamayan. bu yüzden filmi karakterin içine girebilmesi ve tanıdık hissettirebilmesi insanı etkiliyor.



daha önce my name is joe için yazmıştım. löyn de öyle : hayatta hiç yanlış yapmadan nasıl çuvallanacağını gösteren film'lerden.

Jeune et Jolie

buna benzer çok film izledik fransadan çıkan.




bence ozon'un iyi filmlerinden biri değil.

The Spectacular Now

oldukça başarılı bir gençlik filmi. 
(500) Days of Summer'ın yazarından.


artık o filmdeki karakterler kadar genç olmasam da davranışları ve tutarlılıklarını hissetmek hala mümkün. Hissettirebilmesi başarısı yani yoksa bende iş yok  :)

Bence 2013'ün iyi amerikan bağımsızı filmlerinden biri olarak short term 12 ile üst sıralarda. Ama ben 2014 listesine alıyorum.

izleyin izlettirin efendim.
8/10

Boyhood

Lan olum insan şaşırmıyor değil yani :)



Gerçekten bir çocuğun 6 yaşından 18 yaşına kadar olan hikayesini daha sade, olgun ve gerçekçi anlatamazdı kimse. Zaten aynı çocukla 12 yıl film çekerek yaparsan bu sonuca ulaşmaya kafayı takmışsındır demektir.

Linklater gerçekten sağlam ilerleyen, diyalogları karakterleri sindirerek veren bir film çekmeyi becermiş. Aynı kadroyu yıllarca bir araya getirip filmi devam ettirmek de inanılmaz güzel.  Buna diyaloglarıyla zenginleştirdiği alt metinler de eklenince oldukça güzel bir şey çıkmış.


Filmde dikkatimi çeken şey : kız çocuğunun ilk halinden itibaren sürekli bir değişim içinde olmasına rağmen erkek çocuğu neredeyse hiç değişmiyor ve hep aynı karakterde kalıyor. Bunu görmek bile keyifli.


Saving Mr.Banks

kötü desen değil ama bir türlü ısınamadığın filmler vardır ya. bu öyle işte.


dünyaca ünlü bir karakter yaratan huysuz kadın yazarımız mary poppins'i filmleştirmeye çalışan walt disney'e karşı herkes sempatiyle yaklaşmış sanki tanıyormuş gibi.

bence sıkıcı ve gereksiz bir film. izlemeyince bir şey kaybetmeyeceğine göre sııntı yok. İlk satırla son tutmadı gerçi  :)

Coherence

Arada kalan filmlerden bir tanesi daha. Bu sene (2014) öyle geçiyor zaten. 



Filmi izlerken yer yer gerildik, yer yer bilim kurgusal, yer yer sosyolojik şeylere değindirdi ve takip ettirdi kendi. Bence sırf bu yüzden (sıkılmadan izlettirmesiyle) bile başarılı denebilir.

Bazı teoriler ve açıklamalar bilmeyenler için çok havada kalıyor.

Bir de en güzel evi bulup onun içine girip orayı da bok etmek böyle bir şey. yani film diyor ki kendi bokunuz da boğulun efendiler. yoksa zaten yine kendi bokunuzda boğulacaksınız.

Not: Bir kaç ay sonra düşününce beğenimin arttığını söyleyebilirim. 

Rushmore

Bu Wes Anderson karışık aklın izlerini taşıyor bence. Böyle senaryolar yazmak ve karakterler yaratmak gerçekten mantıklı insan işi değil.


Rushmore zaten yıllardır herkesçe başyapıtlar, en iyi komediler listelerine de giren bir film. Fırsat bulup izlemek nasip oldu nihayet. Kalabalık izlediğim için de ayrıca keyifli geldi belki. Ama yine aynı yorumları yapacağımız bir Wes Anderson filmi : İncelikle işlenmiş karakterlerin esirgenmeden kullanıldığı, esprili, hızlı bir film. Yılların eskitemeyeceği ve her seferinde güldürecek filmlerden.

Bir ara denk gelin derim. 

Dabba (Sefer Tası)

1- karakterlerini çok iyi anlatan bir film. her birinin geçmişi, şimdisi o kadar detaylı işlendi ki çaktırmadan; shaikh'in yetimliğini, yüzünü görmediğimiz "antii"nin hikayesini dahi biliyoruz. bence bu da filmi inanılmaz zengin kılıyor.


2-sıcacık bir hikaye. günümüz bilgisayar dünyasında, küçük tesadüflerle tanışıp mektuplaşma fikri insanda bir umut uyandırıyor. her zaman anlaşacak, uyuşacak birini bulabilme umudu. hayata bağlanma sebebi yaratacak biriyle tanışma umudu. (romantik mode on)

3- harvard tarafından incelenen ve bilgisayar sistemleri ile bile yapılamayacak bir yemek dağıtım ağını izlemek bile insanı şaşkına çeviriyor.

bence senenin iyi filmlerinden biri olduğu şimdiden belli. izleyip de iyi değil deneceğini sanmıyorum (ahmet'i tenzih ederim. o hiç bir şeyi beğenmiyor)

Not: Filmin yönetmeni  Ritesh Batra'nın ilk uzun metrajlı filmi bu. Sırf bu yüzden bile kıymeti artıyor.

Begin Again

Once'ın yönetmeni John Carney'den Mark Ruffolove Keira Knigthly'li güzel film.


Sevgilisi ünlü bir şarkıcı oluverince kendini Amerikda bulan Gretta (Knightley) ilk zamanlarını keyifle geçirirken şöhreti kaldıramayan sevgilisinin kendini aldatmasıyla amerikada yalnız bulmuşken, kayıplara karışmış ve hiç bir şey üretmeyen yapımcı Dan (Ruffalo) ile tanışır ve kendi albümleriniyapmaya karar verirler.

Film yine değişik yerlerde değişik şarkılar yapma sürecini aktarıyor. Once'a bayağa benziyor aslında. 
Bence izlemesi keyifli ve güzel bir film. Kış ayları da geldi. Evde zaman geçirmek isteyenlere.

Honeymoon

Yuh lann!!!


Kötü film çekilir de bu kadar mı kötü olur. Tamam korku filmlerinden çok bir şey beklemiyorum ama filmin ikinci yarısını komple at çöpe gitsin be arkadaş. Hem de iyi olabilir mi derken.

Gereksiz. Zaman harcamayın derim. Sundance'te seyirci ödülü almış olması sizi kandırmasın.


26 Ekim 2014

Starred Up

İsmine bakınca sokak dansçılarını anlatan filmler geliyor olaiblir ama bu tam tersi. 



Hapishaneye giren Eric Love isyankar tavrını nedendir ilk andan itibaren herkese hissettiriyor. Hem de iliklerine kadar. Ya da kasıklarına.

Anne babasız büyümüş ve sonunda babasının da yattığı hapishaneye düşen Eric'in hayatındaki tek sevgi sözcüğü soyadında geçmektedir ve o da nadiren bahsi geçen bir kelimedir. Zaten kelime olmaktan da öteye gitmez.

Kendi varlığını babası başta olmak üzere herkese ispatlamaktan başka kaygısı olmayan Eric Love kendini ıslah etmeye çalışan psikolog üzerinden de bazı sosyal göndermeler yapıyor.

Bence gayet iyi film. Hapishane filmleri genelede sevilir ama bu film anlatımı güzel ve sert. Acımasızca ekrana aktarıyor duyguları. Becerdiğinde ingilizler sert filmler çekme konusunda hala en iyiler bence.

İzlenilesi.

Chef

Zathura ve Iron Man serisini çeken adamdan böylesine hayatın içinden bir film görmek enteresan. Gayet sıcak, akıcı ve merak uyandıran film. Hatta yol filmi. Ve baba oğul hikayesi. Bence izlenesi bir film.Hatta sıfırdan başlama hikayesi.


Kaçırmayın.
Kesin izleyin.

9/10

Draft Day

Kızlar bu filmden uzak durun.
Spor sevmeyenler uzak dursun. 
Amerikan profesyonel spor liglerini bilmeyenler uzak dursun.
Kevin Costner'i sevmeyeneler uzak dursun.

Lan izletecek adam kalmadı iyi mi?

Bunlardan biriyseniz uzak kalmanız lazım bu filmden. zira hiç bir şey anlamayabilir ve 2 saatinizi çöpe atabilirsiniz.

Konusu özetle : Lig öncesi transfer döneminin (trade) son günü gelmiş, çetmıştır ve babasının ölümüyle takımın başına geçen Kevin bir şeyler yapmalıdır. Yeni oyuncular alıp eskileri ayarlaması ve mükemmel bir takıma ihtiyacı vardır. Bunun için son gününde başından geçenler ise özel hayatıyle profesyonel yaşamın karmaşası şeklinde vuku bulur.


The Selfish Giant

İngiliz filmleri iyidir, İngiliz çocuklarının hayatından kesit aktaran filmler daha iyidir.


İngiliz kadın yönetmen Clio Barnard'ın ilk uzun metrajlı filmi The Selfish Giant ve beklenmedik şekilde başarılı. Yani buna benzer şekilde çocukları anlatan ingilizler oldu. Ken Loach'ın Kes'i ilk akla gelen. This is England günümüz versiyonu. Ama The Selfish Giant diğerlerine pek de benzemeye çalışmadan hikayesini anlatıyor. 

Kadın yönetmenin en önemli etkisi siyasi olgulardan uzak olarak duygusallık oranını yüksek tutması olabilir. Bu filme eksi puan kazandırmıyor ama. 

İzlenilesi.  

Edge of Tomorrow

 Bir Tom Cruise bilimkurgusu daha.


Ne istiyorlar bu Tom Cruise'dan anlamış değilim. Nasıl bilimkurgular bekleniyor acaba kendisinden? Ne yapsa yaranamıyor ki sınıfı aktörler içinde en düzgün filmlerde oynayan adamlardan biri. 

Bu film tabi ki pek çok benzeri olan bir senaryoya sahip. İlk akla gelen Source Code mesela. Ama yine de tutarlı ve merakla gideb bir film. Yahu sonuçta Fassbinder filmi izlemiyoruz beklentilerini film düzeyinde tutunca sıkılmadan izlenebilir.




17 Eylül 2014

Tamam mıyız?

Yorumları okuyunca şaşkınlıkla döndüm tekrar açtım filmi; bahsedilenle izlediğim aynı film miydi diye ve maalesef aynı filmi izleyip bambaşka şeyler hissetmiş anlamışız. Tabi ki mümkün ama bu filmin ne hissettirdiğini falan geçiyorum: bu film kötü be hacı. Bayağa ie yaramaz. Hem de Çağan Irmak'a falan tamamen nötr biri olarak söylüyorum, filmi tek başına değerlendiriyorum.


Yani gay bi arkadaş ve sakat bir arkadaş toplumdan soyutlanmışlar (ya da toplum onları itmiş). Ötekiler yani. İkisi de ölmek istiyor. Biri içerek ve boşvererek diğeri başkası aracılığıyla. İkisi de beceremeyip mutluluğa kanat açıyor. Ne kadar duygusal ve güzel bir hikaye.

Ama bunların hepsi sıkıcılığı engellemiyor, üstelik ne ben ne hamile eşim ağlamadık bile (kriter addedenler var diye belirtiyorum)

14 Eylül 2014

The Fault in Our Stars

Ağlak olsa aman ne ağlak deriz framalara, bunda da aman ne yüzeysel olmuş hisler aktarılamamış; ağlamadık bile diyerek beğenmedim.



İnsanoğlu böyle işte, ağlayınca ağlattı gereksiz, ağlatamayınca da duyguları iletemedi. Ama bu filmde ben gerçekten bir şeyleri hissedemedim. Gerçekçi bulmadım. Imdb puanını falan gerçekten anlayamıyorum.

(Bu anlamama tabi ki artık filmlere konsantre olunamayan dönem ve aptallaşma dönemiyle birlikte artmış durumda. İzlediklerimi ne kadar doğru yorumlayabildiğim muamma.)

7/10

(Sırf duygusal yoğunluğunu sevenler afaroz etmesin diye 7 veriyorum).

A Million Ways to Die in the West

Amerikan komedisi tam olarak bize hitap etmiyor bence.



Filmin yer yer komik olduğu zamanlar var tabi ama genel anlamda sıkıcı olduğunu düşünüyorum. Yani fragman izleyip "aa ne güzel komik, izleyelim" deyince biraz pişmanlık yaratır haberiniz olsun.

Vahşi Batı'da insanların alakalı alakasız ölümlerini geri plana alıp farklı pasif bir karakterin hayat mücadelesini anlatıyor. Belki aradaki komik anlarda zamansız yersiz insanların öldüğü anlar. Ama ülkemizde zaten alakasız yersiz ölümlerle karşılaşınca filmin o kısmı da bizim için fazla eğlenceli olmaktan çıkıyor.

Filmin tek artısı güzel Charlize Theron.

6/10

22 Ağustos 2014

The World's End

Bence This the End ile akrabalar. Uzaktan. 



Eğlenceli bir film. Yine uzaylılar kıyamet alametleri ve geçmişten gelen arkadaşlıkların sorgulanması durumları var.

İzlenesi film. İngizli komedisi hep iyidir zaten.

8/10

21 Ağustos 2014

Locke

Tek mekan tek adam filmlerinden belki en akıcısı. 
Tom Hardy de gerçekten sade ve güzel oyunculuğuyla filmi alığ götürüyor. 


locke binadan bahsettiği şu kısımda aslında kendine kurmuş olduğu iş-evlilik-vs. hayatından bahseder:

" çünkü binam tamamlandığında,
55 katlı olacak.
2.223.000 ton ağırlığında olacak.
tamam mı? binam su seviyesini
değiştirecek ve graniti sıkıştıracak.
30 kilometre öteden görülebilecek.
gün batımında muhtemelen
1,5 kilometre uzunluğunda gölgesi olacak.
eğer binamın temelinin
betonu doğru olmazsa...
...bir santim bile kayarsa,
çatlaklar oluşur.
anladın mı? eğer çatlaklar oluşursa,
zaman geçtikçe büyürler, değil mi?

- ve tüm bina yıkılır.

bir hata yaparsan,
küçücük bir hata yaparsan donal...
...tüm dünya başının üzerine yıkılır."

ve işte bir küçük çatlak büyür, özene bezene kurduğun on numara yaşamınıı yerle bir eder.

eşinin de birkaç kez belirttiği gibi:
" bir kezle hiç arasındaki fark her şeydir."


Buried'dan daha geniş bir alanı olsa da plakası Adi-x-os olan bir arabanın içinde hayatının değişmine tanıklk eden adamın hikayesi.

8/10

15 Ocak 2014

2014'ün Beklenen Filmleri - II

Listenin ilki ve geçen seneden devredenleri buradaydı : 2014'ün Beklenen Filmleri - I

Bu liste ilk defa duyulan ve 2014 içinde vizyona girmesi beklenen filmleri. Bakalım bunlardan ne kadarını izleyebileceğiz.





"Birdman"
Sinopsis: Süperkahraman filmlerinde oynayan ünlü bir yıldız kendini bir Broadway oyununa sokturmaya çalışınca olanlar.
Bilinmesi Gerekenler:   Alejandro Gonzalez Inarritu ve komedi hiç bir araya gelemeyecek iki şey gibi duruyor.  "Amores Perros," "21 Grams," "Babel" ve "Biutiful," gibi ağır dramalardan sonra buna soyunması iyice ilginç. Michael Keaton başrolde kendisini Bat-Man sonrası duraklaması gibi Süper Kahraman başrolü oynuyor.
Naomi Watts, Emma Stone, Zach Galifianakis, Edward Norton ve Amy Ryan kadronun geri kalanı.   Filmin Cannes'a yetişmesi bekleniyor.


 “Inherent Vice
Sinopsis: In 1970'lerin California'sında keş dediktif Larry "Doc" Sportellokayıp bir kızı arar.
Bilinmesi Gerekenler:  Thomas Pynchon'ın aynı adlı romanından karanlık, saykodelik bir hikaye. Paul Thomas Anderson çekiyor ve  “The Master” dan ekürisi Joaquin Phoenix'i başrole koyuyor.  Owen Wilson, Katherine Waterston, Martin Short, Reese Witherspoon, Jena Malone, Benicio del Toro eşlik ediyor. 



Interstellar
Sinopsis: Bilimadamımız bir solucan deliğinden diğer boyuta geçmeye çalışıyor.
Bilinmesi Gerekenler:  Steven Spielberg'in yıllarca farklı varyasyonlarda denediği uğraştığı proje Christopher Nolan'da kaldı. İşi aldıktan sonra Spielberg'in senaryosunu neredeyse komple değiştire Jonathan Nolan ilgi çekici bir iş yaptılar gibi.  Matthew McConaughey, Jessica Chastain, Casey Affleck, David Oyelowo, Ellen Burstyn, Matt Damon gibi isimler Michael Caine ve Anne Hathaway'e katılıyor. Gösterimi kasım başında.



Knight Of Cups” / ”Untitled Austin Music Scene Movie”  /  ”Voyage Of Time

Sinopsis:  
"Knight of Cups" :Bir adamın ün, günah ve aşırılıkları üzerine bir film. 
Untitled Austin Music Scene Movie”: İki ayrı aşk üçgenine odaklanan bir fil.
Voyage Of Time”: Evrenin varolşu ve yokoluşu üzerine bir film.
Bilinmesi Gerekenler:   Bu 3 filmde Terrence Mallick'ten.  “Knight Of Cups” ve  The Austin movie filmlerinde Ryan Gosling, Rooney Mara, Cate Blanchett, Christian Bale, Natalie Portman, Isabelle Lucas ve daha bir çoğu yer almakta. Zaten herkes ölmeden bir Mallick filminde oynama derdinde. Ne zaman yayınlanacak. Aceleye gerek yok üçünün de çekimleri bitti ve Mallick onay verince oynar. Bence festivallere sıralar bunları.


"Gone Girl"
Sinopsis: Nick ve Amy Dunne mükemel çift gibi görünmektedir. Ama Amy kaybolunca ilk şüpheli Nick olur. Gerçekten o mu yapmıştır herşeyi.
Bilinmesi Gerekenler:  Gillian Flynn'in aynı adlı kitabından uyarlamanın yönetmeni David Fincher.  Ben Affleck ve  Rosamund Pike başrollerde.
Ekim başı vizyonda Amerikada.




 "While We're Young"
Sinopsis: Kırklarındaki bir çift yirmilerindeki bir çift ile tanışır ve kendi geçmişlerine tanık ettiklerini düşünürler.
Bilinmesi Gerekenler:  Noah Baumbach Frances Ha'daki yıldızı Greta Gerwig'i alamamış. Ben Stiller ve Naomi Watts yaşlı çiftiken Adam Driver ve Amanda Seyfried genç çifti oynuyor.  






"Noah"
Sinopsis: Sıradan bir adam tanrının gazabından korunmak için ailesini, inan insanları ve her hayvandan 2 tanesini bir gemi yapıp içine koyar. Nuh işte ya.
Bilinmesi Gerekenler:   15 milyon bütçeli filminiz 300 milyon kazandırıp 3 oscar adaylığı alırsa bu sefer über bir bütçeyle büyük işlere kalkarsın. Darren Aronofsky bile olsan. Russell Crowe, Jennifer Connelly, Anthony Hopkins, Ray Winstone, Emma Watson başrollerde. Mart 28 vizyon tarihi.


"The Rover"
Sinopsis: Savaş kaynaklı bir finansal çöküşün olduğu gelecekte bir adam çalıntı bir arabayla kargosunu Avustralya çöllerinden geçirmek zorundadır.
Bilinmesi Gerekenler: “Animal Kingdom” ın yönetmeni David Michod başrolleri Robert Pattinson ve Guy Pearce'a veriyor. MAchiel Mann-Herzog karışımı bir şey çıktı deniyor.






"Winter Sleep"
Sinopsis: Aktörlüğü bırakıp, eşi ve boşanmış kız kardeşi ile Anadolu küçük bir otel işleten Aydın, kışın gelmesi ile sıkılmaya başlar ve gitmeye karar. Kavgalar da böyle başlar.
Bilinmesi Gerekenler:  Başrolde Haluk Bilginer, Melisa Sozen ve Demet Akbag var. Film için NBC "kış uykusu filmi insanları anlatmaktadır ve anadolu’da geçen bir dramdır. kış dönemi kapadokya bölgesinde bir çok çekim gerçekleştirdik. çeşitli coğrafyalar, insanlar ve portreler, kimi zaman karlı kimi zaman bulutlu ve nadiren güneşli havalarda çekilmiş kareler barındırmaktadır."  Bir Zamanlar Anadolu'dan sonra beklentiler yüksek. Film çok büyük destekle devasa bir bütçeyle çekiliy dedikoduları aldı gitti. Ama bu kadar bilinen pahalı oyuncuyla oynamak enteresan gerçekten.



“The Cut”
Sinopsis: türkiyeci olarak türkiye'ye gelen bir almanın, bingöl'de oto elektrik tesisatı üreten bir fabrikada çalışırken dil ve kültür kaosu içinde yaşadığı zorluklar devrik zaman kurgu öyküsüyle izleyiciye sunuluyor
Bilinmesi Gerekenler:  fatih akın'ın aşk ölüm ve şeytan üçlemesinin son filmi. Bu sefer alışıldık kadronun da dışına çıkıp Tahar Rahim (un prophette, le pesse) ile çalışıyor. Filmin Anadoludan kaçmaya çalışan Alman'ın başına gelen trajediler ağır gelecek gibi hepimize.



Two Days, One Night
Sinopsis: İki gün ve bir gece boyunca  30 yaşındaki Sandra kocasının yardımıyla tüm kasabayı arayarak iş arkadaşlarının ayarladığı bonusları toplayarak işini korumaya çalışır.
Bilinmesi Gerekenler:   Dardennes Biraderlerin Hollywood'a film çekmeye gitmesi bile yeterli Marion Cotillard ve Fabrizio Rongione (“Rosetta,” “Lorna’s Silence,” “The Kid With The Bike”) ekonomik kirizin etkilerini gösteren filmin başrollerinde.



"Cyber"
Sinopsis:  Kötü niyetli korsan hacker grubu borsaya bir saldırı düzenler ve Amerikalı ve Çinli görevliler hapisteki bir adamı salarak bu durumu düzeltmesini ister.
Bilinmesi Gerekenler:  Michael Mann  "Public Enemies"ten bu yana bir şekilde çekmedi pek çok proje sonrası 5 senedir ilk filmiyle geliyor. Thor"un yıldızı Chris Hemsworth ve Viola Davis'a Tang Wei ve Leehom Wang katılıyor oyuncu olarak. Filmin 2015'e sarkma ihtimali varmış.




"Sils Maria"
Sinopsis: Bir aktris onun rolüne kapan genç rakibi tarafından obsesyona dönüşür.  .
Bilinmesi Gerekenler:   "Carlos" ve  "Something In The Air"in yönetmeni Olivier Assayas' bu sefer İngilizce film çekiyor. Başrollerde Juliette Binoche ve Chloe Moretz, Kristen Stewart, Bruno Ganz, Daniel Bruhl  var. Filmin Juliette Binoche'u oynayan Juliette Binoche hakkında olduğu söyleniyor.




 "The Monuments Men"
Sinopsis: İkinci Dünya savaşının başlamasıyla bir takım Nazi'lerin elinde bulunan sanat eserlerini kurtarmaya çalışır.
Bilinmesi Gerekenler:   George Clooney yine beraber yazıp prodüktörlüğünü yaptırdığı Grant Heslov ile birlikte. Kadroda ise  Matt Damon, Cate Blanchett, Bill Murray, John Goodman ve Jean Dujardin var. Berlin Film Festivaline yetiştirmek istiyorlarmış.




"Exodus"
Sinopsis: İsrailoğullarını mısırlı Firavundan kurtaran Musa'nın hikayesi.
Bilinmesi Gerekenler:   Ridley Scott  "The Ten Commandments"ten bu yana en hareketli aksiyonlu Musa filmini çekiyor. Başrolde (Aronofsky'nin Noah'ında oyamayı reddeten) Christian Bale var. Joel Edgerton,  Aaron Paul,  Sigourney Weaver , John Turturro, Ben Kingsley yer almakta. Aralık ayında vizyona girecek.


"Jane Got A Gun"
Sinopsis: Eski batıda bir kadın kocasını belalı bir çetenin elinden kurtarmaya çalışır.
Bilinmesi Gerekenler: Film sahne arkasındaki drama kadar iyiyse iş yapar deniyor. Filmin yönetmeni Lynne Ramsay (“Ratcatcher”)hiçbir açıklama yapmadan filmi bırakıp gidince filmin yapımcı Natali Portman Gavin O’Connor (“Pride And Glory”)'ı koltuğa oturtmuş. Bradley Cooper, Jude Law ve Michael Fassbender kadroya sokulamayınca Jole Edgerton Ve EwanMcgregor'a kalmış. Portmna çok uzun zamandır ısrarlı bu filmi çekmek istiyor diye bile izleme listesine alınır.




"Magic In The Moonlight"
Sinopsis: Güney Fransada 1920'lerde çekilen bir romantik komedi çekimleri.
Bilinmesi Gerekenler:   Başrollerde Emma Stone, Colin Firth, Marcia Gay Harden ve Jacki Weaver. Blue Jasmin'deki Cate Blanchetten sonra bir kadın performansı daha bekleniyor. Woody Allen Midnight in Paris ten sonra yine ALtın Çağa doğru gidiyor. Dönem filmi sevmeyen ben bile izleyebilirim.





How To Catch A Monster
Sinopsis: Bekar bir anne yeraltında kaybolan oğlunu arar.
Bilinmesi Gerekenler:  Ryan Gosling'in hem yazıp hem yönettiği filmde başrolleri  Christina Hendricks, Matt Smith, Saoirse Ronan, Eva Mendes paylaşıyor. Filmin cinsellik sahnelerinin çok olduğu söylenmekte. Refn birlikteliği sonrası bu filmin o dozda olduğunu düşünmekteyim.






"Boyhood"
Sinopsis: Bir çocuğun 6 yaşından 18 yaşına kaar olan hikayesi ve ailesinin boşanmadan öncesi ve sonrası çocuklarıyla ilişkisi anlatlıyor.
 Bilinmesi Gerekenler : Richard Linklater yçnetiyor ve Ethan Hawke ve Patricia Arquette var. Film değişik olacak deniyor. Zira 2001'den beri oyuncularla her yil bulusarak cektigi film, "cocugun" kucuklugunden universiteye girmesine kadar gecen 12 yillik zaman diliminde bosanmis annesi ve babasiyla olan iliskilerini yalanci-belgesel seklinde anlatacakmis




“How To Train Your Dragon 2”
Sinopsis:  "How To Train Your Dragon," dan beş yıl sonra Vikingler ile Ejderhalar uyum içinde yaşamaktadırlar taki bir mağaranın içinde başka bir ejderha bulana kadar.
Bilinmesi Gerekenler : Anlatacak bir şey yok. İlki benim için çok çok güzeldi. Bence altmetnini iyi okuyamayan çok kişi de vardı ama neyse. Filmde seslendirmeleri Jay Baruchel, Gerard Butler, Craig Ferguson, America Ferrera, Jonah Hill, Kristen Wiig yapıyor. Kit Harington, Djimon Hounsou ve Dragon Rider sesiyle Cate Blanchett var. Haziran ayında vizyonda olması bekleniyor.




“The Gunman”
Sinopsis: Bir gizli servis ajanı mutlu mesut emekli olacam derken büronun kendisni ortadan kaldırmak için birilerini gönderdiğini farkeder.
Bilinmesi Gerekenler:  Luc Besson'ın Taken ile Avrupada aksiyon kullanmaya başlamasıyla ardı geliyor bu türlerin. Pierre Morel  “The Prone Gunman,”isimli romandan Sean Penn, Idris Elba, Ray Winstone ve Javier Bardem oynuyor.




“The Interview”
Sinopsis: Hareketli Talk Show sunucusu ve yapımcısı kendilerini uluslararası bir suikastın içinde buluverirler.
Bilinmesi Gerekenler: “The Pineapple Express” teknik ekibi eksi  Judd Apatow;  “This Is The End” eksi ünlü yıldızlar. . "The Interview" Seth Rogen ve James Franco oynuyor ve yine Evan Goldberg ile Rogen Yönetiyor. Ekim ayında vizyonda görünüyor.





 
 "Squirrel To The Nuts"
Sinopsis: Eski fahişe yeni Broadway aktrisi oyunun yazar ve yönetmeniyle ilişkiye başlarsa.
Bilinmesi Gerekenler:  "The Last Picture Show" ve "Paper Moon" gibi filmlerin yönetmeni Peter Bogdanovich 13 yıl sonra tekrar film çekiyor. Wes Anderson ve Noah Baumbach yapımcı koltuğunda. Owen Wilson,  Jennifer Aniston, Rhys Ifans başrollerde. 2015'e sarkma ihtimali var diyorlar.



Sin City: A Dame to Kill For”
Çok bahsedecek bir şey yok. Sin City işte.

Bilinmesi Gerekenler: Robert Rodriguez yönetiyor. Jessica Alba, Jaime King, ve Bruce Willis kadrosuna Josh Brolin, Joseph Gordon-Levitt ve Juno Temple ekleniyor. Ağustosta Vizyonda.







A Most Wanted Man
Sinopsis: Müslüman bir Çeçen kaçak yollarla Hamburg'a mülteci olarak kaçar ve orada ulsulararsı bir terörist olarak yakalnır.
Bilinmesi Gerekenler:  "The Constant Gardener" ve "Tinker Tailor Soldier Spy"  gibi kitapların yazarı John le Carré belliki Hollywood tarafından sevilmiş. Kitapları bir bir filmleştiriliyor. Eski fotoğrafçı yeni sinemacı (yeni mi) "Control" ve "The American," gibi filmlerin sahibi Anton Corbijn yönetmen koltuğunda. Rachel McAdams, Robin Wright, Philip Seymour Hoffman, Willem Dafoe, Daniel Brühl ve Nina Hoss başrollerde. KAdro komple çok iyi.




 
"Leviafan"
Sinopsis: Farklı tiplerde insanların gerçek olmayan "yeni bir dünyada"ki hikayeleri.
Bilinmesi gerekenler:  Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev  "The Return"  "The Banishment" "Elena," gibi Avrupa festivallerinde ödüllerle dönmeye alışkın. "Leviafan" filmini de Cannes'a yetiştireceği söyleniyor. Ben The Banishment'in altyaısını çevirmiştim. Return'u de çok severim. O yüzden filme ayrı bir ilgim var diyebilriiz.  


  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP