24 Şubat 2011

The Green Hornet


Hayatta gurur duyduğum şeylerden biri Gondry'i kendi kendime keşfetmiş olmamdır. O adamla ilgili diyeceğim tonla şey var. Hatta bir filminin altyazısını da çevirdim. Ama bu film kötü o yüzden hazır yazılmış bir yazıyı yayınlayayım:

filmin yönetmeninin kim olduğunu bilmesem belki bu kadar hayal kırıklığı yaşatmazdı üzerimde. zaten bilmesem filme de gitmezdim. fakat ismi biliyordum ve zaten sırf bu yüzden filme gittim. bir kaç espri, bir kaç görsel sahne hoşuma gitti; o kadar.

karakterin olayları çözdüğü sahne olmasa gondry filmi değil herhalde bu derdim.

kendisine acilen bir kaufman senaryosu edinmesini salık veriyorum.

sakallis
24.02.11

16 Şubat 2011

the King's Speech

filmde iki tane adam var ve konuşup duruyorlar.
iki adam da konuşuyor.
adamların ikisi konuşuyor.
bir kadın araya giriyor ve adamlar konuşmaya devam ediyor.


akıcı ama filmle iligli aklımda kalan tek şey yukarıda yazdıklarımdır.


10 Şubat 2011

True Grit


"iyi, kötü ve çirkin... "
hepsi benim diyorum içimden.



Heralde Rooster Cogburn, Sergio Leone'nin filmini izlemiş olsaydı böyle derdi.

John Wayne ile Jeff Bridges bence hiç benzemezler. Ama Jeff de oscarı alır bu filmle.

Bu film babamın pazar sabahları gazetesini yarım bırakmasına sebep olan TRT 1 westernidir. O yüzden de güzeldir. Eski bir tat barındırırken, etrafta Coen'lerin izlerini bolca etrafta görmek mümkün. Oturur ikimiz de izleriz keyifle ta ki annem içerden : "kahvaltı hazır. hadi gelin!" diye bağırana kadar.

8/10

08 Şubat 2011

Biutiful

Güzel kelimesnin kendisinin bile doğru olmayı beceremediği bir dünya da hayat ne kadar güzel olabilir ki?


eğer adı bu filmin "hayat gizeldir" olmasaydı "hayat var, hayat var amnkoyim" olurdu.
akla gelen şarkı ise : "life is unfair. kill yourself or get over it".


Başka bir film. Karanlık. Dünyanın en renkli, canlı kenti bile bakış açınla nasıl da cehenneme dönüyor gösteriyor bize. Barcelona'nın parıltısından görünmeyen kısımlarını anlatıyor Innarutu. Aklıma 11 Eylül için çektiği kısa film geliyor. Dememiş miydi : Tanrının ışığı bizi aydınlatacak mı yoksa kör mü edecek diye. Hep iyi anılan aydınlığın merkezinin ruhumuz kara bulut gibi çöküşüne tanık olduk.

Innarutu ilk defa kesişen hikayeleri farklı bir şekilde anlatıyor. Lineer değil tabi ki ama içiçe geçirmiyor meseleyi. Zaten bizi vuran da bu duruluk. Acının saflığını gösterirken kendi gösteriş yapmaması gerektiğinin farkında. Acıya en başta kendi sahip çıkıyor.

Uxbal her şeyin sonunda bir adam. Her şeyini yitirmiş bununla yetinmeyip yitirmeye aralıksız devam ediyor. Buna rağmen savaşıyor vazgeçmiyor. Bu gerçek olmaktan çok uzak ulvi adamın kendi hariç iyi etmek yardım etmek istediği insanlardan karşılık görüp görmediği ise kendinin bile bilemediği birşey. Çocukları karısı abisi hatta çinli işverenleri bile affedebilir kucaklayaiblirken kendi acısına karşı çaresizliği kendiyle birlikte bizi de dibe çekiyor.

Zaten Innarutu burada hiç müdahale edip de seyirciye yardımcı olmuyor. Ken Loach'vari bir göçmen hikayesi ve duruluğun yanına neredeyse Kader'ci bir sert acı koyuyor.

Biutiful çok gerçek çok güzel bir film. Bardem'in filmin önüne geçmeye çalıştığı filmin kendinden rol çaldığı bir film. Inarrutunun samimiyetine benim katıksız inandığım. İstediği şeyi yaparken gösterişli şehir filmlerine değdirmekten de geri kalmıyor.

8/10

07 Şubat 2011

Scenes from the Suburbs


Spike Jonze'un Berlin Film Festivalinde prömieri yapılacak kısa filmi Scenes from the Suburbs.
Arcade Fire'ın yeni albümü The Suburbs'tan yola çıkılarak çekilmiş bir filmdir kendisi. Ahanda afiş ve trailerımsı bir video.











  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP