30 Eylül 2010

The Experiment


Sert lan film!


İşte sırf bu yüzden sevdim filmi. Tabi ki bu filmle iligli ilk bahsi açılan konu "Das Experement"dir. Bunun olmaması mümkün değil. Das experement Zimbarda'nun ünlü deneyine yaslanması bence çok cesurcaydı. Zira bu sosyal psikolojiyi inceleyen deney gerçek hayatta büyük ses getirmiş ve deney kontrolden çıkmak üzereyken sonlandırılmış.

Ama Zimbardo'nun deneyi her zaman önemli ve düşündürücü olmuştur. Sinemanın hali hazırda deney videoları bile varken bu konuya değinmekte geçikmesi gerçekten şaşırtıcı. Zira bu deney insan içgüdülerinin ne denli kontrolsüz de dengesiz olduğunun kanıtıdır. Örgütsel olarak bulunduğun grubun ve sana verilen yetkilerin senin sen olmaktan çıkmasıyla ilgili. Sosyal konumun insan psikolojisini nasıl etkilediği.

Her neyse. Biraz alkol aldığımdan mı bilmioyrum filmi izlerken gerildim. Özellikle girişteki jenerik ve deneklere gösterilen A clockwork orangevari şiddet videoları sahnesinde. Öyle bir hazırladı ki o sahneler bizi filme gerginliğimiz filmin tamamına yayıldı. Yapması gereken gibi duyularla oynadı. Gerisindeki çok doldurulamayan içerik o gerginliği kullandı.

Evet film gerçekten deneyin sosyolojik yanına "Das Experement" gibi yaklaşamadı. Ama gerilim filmi olarak bakınca gayet eli yüzü düzgündü. Sinirlendik, uyuz olduk, gerildik. Sinemasal ve teknik anlamda çok başarılı olmasa da zaten ilk filmde bunlara doymuştuk. Aynı konuyu tekrar izlenilir kılmanın hollywoodcasını başarmış yönetmen. (adını bulmaya üşendim evet)

Beklentim düşüktü filmi izlerken. zira "das experement" oldukça iyi bir film benim gözümde. Ama bu film yakın tarihine ve referansına rağmen eline yüzüne bulaştırmadan filmi kotarmış.

7,5/10

24 Eylül 2010

The Good Heart


Demek ki kalp güzelliği herşeyden önemliymiş.



Aslında izlerken düşünüdklerimle sonra okuduğum iki üç şey arasında fark var. Daha bilinçli izlenebilirmiş. Ya da filmi bölük pörçük değil tek parça halinde izlemek gerekiyormuş. ama sonuçta ben kendi üzerimdeki etkilerine değineceğim.

Nedense beklediğim vurucu etkiyi yapamadı. Dagur Kari sevdiğim bir adam. İyi bir yönetmen. İyi bir yönetmen. Sanırım Lukas Moddysen ve Dagur Kari'nin amerikan ortaklarla giriştikleri işler orta halli. Kesinlikle kötü değiller ama kendi ülkelerindeki özgürlük saldırganlık yok gibi.

Bu film ise aksi Jacques ve sokaktan getirdiği Lucas'ın hikayesini anlatıyor. Biri ölmemk biri ölmek için çaba sarfederken hastanede yolları kesişir ve Jacques ölümünn yakın olduğun farkında olarak barını Lucas'a devretmek için onu eğitmeye başlar.

Tabi aralarındaki yaş farkı ve dünyaya insanlara yaklaşımları oldukça farklıdır. Yaşlı Jaques sert aldırmaz küfürbazken Lucas onudaki herşeyin karşıtını barındırmaktadır.

Bu hikayenin dramatik yanı çok sert değil. Dozunda. Ama gerçekten çok iyi esprilerin olduğu sahneler de var. Bu açıdan başarılı filmin tek eksiği tahmin edilebilir sonu.

Yine de eli yüzü düzgün. Sessiz sakin bir film var. Kimse aşık olmayacaktır eminim ama kimse de vasat bulamaz.

Ha ne okumuştum derseniz : Jacques'ın J.Jacques Roussue göndermesi minvalinde ve felsefeye sırtını dayamasaydı. Evet eğlenceli bazen derin muhabbetleri sevsem de böyle felsefi bir tabana dayandırmak herkes için mümkün değil.

7.5/10

23 Eylül 2010

Joint Security Area


2000 yapımı chan wook park filmi.



Kesinlikle iyi bir film. Güney Kore ve Kuzey Kore arasındaki sınırda nöbet tutan iki ülke askerlerinin hikayesiyle karşı karşıyayız.

Film K.Kore sınır kulübesinde 2 askerin ölüp birinin yaralanması ve bir G.Kore'li askerin ordan yaralı kurtulmasıyla başlıyor. Tarafsız İsviçre de bu olayı çözmek için devreye giriyor. İsviçre orda tarafszı askeri güç olarak bulunmakta.

Film olayın önce taraflarca anlatılan sonra da gerçek olan kurgusuna değiniyor. Bu haliyle Kurosawa'nın Rashomon'una benziyor. Hangi hikaye gerçek acaba? Kim haklı?

ama Chan Wook Park iyi yönetmen olacağının sinyallerini çok güzel vermiş. Savaş halindeki ülkenini her iki tarafına da giyydiriyor. Tarafsıza da giydiriyor. Esirgemiyor. Bu savaşın kardeşi birbirine düşürüşünü anlatıyor. Çok iyi anlaşacak insanlar yetki sahibi kötü olduğunu bildiğimiz kişlerce ayrılıyor. Hem de 50 yıldır.

Akıcı, farklı, cesur güzel bir film.
Savaş yok bu filmde. köküne kadar dram var. Sarsıyor insanı.

8,5/10

Eyvah Eyvah

Önyargı yıktıranlardan biridir bu film benim için.






Evet sevgili okur (ne zmandır size böyle seslenmiyorum değil mi sevgili okur) yukardaki doğru. Ben bu filme inanılmaz bir önyargıyla yaklaşıyordum. Sinema seven biri olarak nasıl böyle yaparsın dediğinizi duyar gibiyim (ama bak aranızda bir ikisi de ben de öyle düşünüyorum diyor hala). Ama ben bu demet denen kadına çok feci uyuzum. Sebebi de hep abartılı oyunculuklarıyla gerçekçiliğe uzak olması ve bok varmış ve bir işe yaramış gibi estetik olması. Sanane lan diyenlere? Benim düşündüğümden sanane lan deme çirkinliğini gösteririm. Böyleyim ben. Sevmediğim şeyleri size detaylı anlatmak zorunda mıyım sevgili okur? Demek size hitap ediyorsam zorundayım öyle mi? İyi madem bu seferlik anlatmamaı hoş görün ama.

İşte bu önyargılarla ve kalitesiz türk komedileri sebebiyle önyargılıydım ki gece uyku tutmayınca izleyeyim ya dedim. Açtım. Gerkeeni yaptım. Evde baktım. Hafızaya atttım. Beyin bedeva sevgili okur. Geldim anlatıyorum.

Güzel filmmiş. İzleniyor. Sıkmıyor. Yok artk demiyorsun. Ata Demirer gayet iyi yazmış ve oynamış. Samimi iyi bir film. ailecek falan da izlenir hem. Ne güzel.

7/10

20 Eylül 2010

Robin Hood


2.5 saatlik herkesin bildiği bir film lan bu!


İşte yukardaki başlığımsı şey herkesin bir an için düşündüğü ve bu sebepten de filmi izlemekten vazgeçtiği anda aklında geçenlerdir.

Öncelikle bu bildiğimiz Robin Hood değil. Tamamen farklı. Bu nedenle de anlattığı hikaye yeni olmakla kalmayıp her an eskiyle kıyaslanan bir yapıda. Ve bence gerçekten iyi. Ahım şahım falan değil. İdare ederin üstünde. 2.5 saat sıkılmadan izliyorsunuz.

Filmde pek çok değşiklik var. Bunu da filmin sonunda "Robin Hood hikayesi böyle başladı diyerek" öncesine değinerek anlatıyor. Gerçi Kevin Costner'lı eski versiyonda da Robin'in Kudüsten kaçıp gelişi hikayesi vardı. Ama olaylar çık hızlı ilerliyordu. Bunda ise daha oturaklı ve gerçekçi bir anlatım var. Ridley Scoot kahraman olmak istemeyen zoraki kahramanların filmlerini sevmeye başlamış. Kingdom of Heaven ile benzeyen çok unsur varsa da rahatsız edici değil.

Oyunculklar falan herşey orta. Ama önyargıyı kırması bile filmi benim gözümde iyi kıldı. 3 yıl sonra hatırlar mıyız? Hayır. Ama şimdi sıkılmadık ya o da birşey.

7,5/10

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP