26 Haziran 2010

Alice in Wonderland

Follow the white rabbit
or not.


Sevmiyorum Alice in Wonderland merkezli hikayeleri (Matrixi tenzih ederim). Sıktı artık. Ama işin kötü tarafı kendisi de sıktı. Sanırım demiştim daha önce : Tim Burton'ı artık sevmiyorum. Masal anlatmak da bir yere kadar.

Hele ki sözüm ona 3d çekilen ama bizlerin göremediği versiyonun sıkıcılığı ve klişe hikayeye uyması (sanırım uyuyordu) pek tat vermedi.

Beslenmeyin artık bu hikayeden. Kendinize yeni bir şeyler bulun. Ya da illa kullanacaksanız afişteki gibi değişik şekillerde kullanın.

5/10.

18 Haziran 2010

Valhalla Rising

Aguirre The Wrath of God'ın peşinde.

Refn nevi şahsına münhasır bir yönetmen. Bronson'la bunu ispatlamıştı zaten. "Bir adamın" sınırlardaki hikayelerini seviyor. Toplum tarafından dışlanan, anlaşılmayan, zorlanan ama şiddeti seven ve bazen sebepli bolca sebepsiz şiddet uygulayan adamların iç dünyasına girmeye çalışıyor.

İşte bu karakterin içine doğru zorlu yolculuktaki çaba çoğu seyircinin ise filme girmesini zorlaştırıyor hatta neredeyse imkansız kılıyor. Çoğu kişinin filmlere yaptığı sert eleştiri de bu sebepten.

Valhall Rising, şiddet odaklı gibi dursa da bir adamın yolculuğunu anlatıyor. Para için dövüştürülen bir köleyken bir anda Kudüste zenginlik vaad eden bir Hristiyan klanıyla yolda buluyor kendini. Paganların topraklarında yabancı bir yerde dolanıp duran klan ise ulvi görevlerini yerine getiremeyecekl...

Neyse bu kadar olay bile yok aslında. Siz izlemeseniz de olur. Ya da alın ileri 4x yapıp. O da olur.
Zaten uzun sekans, hareketsiz kamera az diyalog size göre değil.

Mads Mikkelsen ağzını açmadan oynuyor. Yanındaki çocuk Ivan'a benzerken filmin episodlarından birinin Sacrifice olması ise ayrı iki güzel gönderme ustaya. Uzayan gereksiz bir yazı. Film gibi.

7/10

15 Haziran 2010

Cashback


Zamanı dondur

Sevgilisinden ayrılan erkeğin nefes alamaması, uyuyamaması ve zamanı geçirememesi üzerine yapacağı yegane şey zamanı dondurmaktır. Böylece o sürede istediğini istediği şekilde yaparak hali hazırda fazla olan geçmek bilmeyen zamanı arttırsa bile eğlenceli şeyler yapabilir.

Bol ödüllü kısa filminin (Oscar adaylığı da var) ilgisiyle yapımcıların da ilgisini çeken Sean Ellis, uzun metrajlı halini yaratır ve kısa filmini uzunun tam ortasına koyar.

Sevgilisinden ayrılınca uyuyamayan ve fazladan elde ettiği sekiz saati çalışarak geçirmeye başlayan Ben'in hikayesi filmin başından ve ekseninden sapıyor olsa da sıkılmadan izleniyor. Okuldan ve eski sevgiliden, eğlenceli arkadaşlar ve yeni bir kız olanağı sunan süpermarket anlatmaya başlıyor. Bu hikaye ve başlangıçla alaksız olsa da bunun romantik komedi olduğunu düşünüce hiç de fena değil.

Romantik komedi sayılabilecek film güzel kadınlarıyla da ilgi çekici olmayı başarıyor ayrıca.

Date Night


Tabi ki de boş film.

Ama bu eğlenceli olmasına engel değil. Bir kere güldürüyor. Gerçekten güldürüyor. İkincisi gerçekten boş. Ama eğlenmek isteyene tavsiye edilir.

Ama ünlüler geçidinin şaşırtması ve zamanın su gibi geçmesiyle iyi. Alacağı sinematik puan 5. Ama yine de nadasa bırakılan bünyenin sinemaya dönerken izleyebileceklerinden.

Bir gecede olup biten amerikan komedilerinin yenisi ayrıca.
Bir de ceketi ters giyip moda tarzı yaratmak, orjinal dans ve kitlenmiş araba sahneleri için bile izlenebilir.

09 Haziran 2010

Dead Snow




Yok lan aaslında izlenmeyecek gibi değil. Ama vasat bir senaryo vasat oyunculuk ve vasat olan herşey. Az korkutucu, biraz komik. sıkılmadan izleniyor en azından.

Yine değinecem. Senaryo bu kadar mı kötü olur kardeşim? Biraz uğrşasanız fena olmayacakmış film. Neyse izleyin efendim. Bence yeterince vahşi değil. Sevgilinizle izleyin hem de.

6/10



Romantik Komedi

Kesinlikle izlenmemesi gereken filmler serisi - 1


Kızlar itici. Hikaye vasat. Yönetmen, neyse bişey demiyorum. Ben aptal. Bunu izlediğime göre kesin aptalım.

4/10


04 Haziran 2010

Yahşi Batı

Filmde en çok güldüğüm sahne bu sanırım.

Açıp açıp gülüyorum.


çok iyi film değil. kola ürün yerleştirmesi sıkıyor. türkün yabancı ortamdaki komikliği sıkmak üzere. ama cem yılmaz zekasını sergiliyor. yani kötü film parlak zeka. elde çok bişey yok. ama sıkılmadan izleniyor. fazlası yok.

ama sahne komik değil mi allaşkına?

6,5/10

01 Haziran 2010

Home


Bir yol hayatı mafeder mi?

Tipik bir franszı filmi. Aslında coğrafyasız bir film. Her hangi bir yerde olacak bir olay. Ama karakterleri itibariyle Fransız.

Şehirden uzak güzel evleri olan bir aile, hemen diplerinde inşşasına başlanan otoban nedeniyle altüst olur. Herşey değişmeye başlar. Otoyol hayatlarının tam ortasından hatta üstünden geçmektedir. Bir ayraç olan bu tüketim nesnesi bir süre sonra çeşitli şekillerde aileyi bile bölecektir. Üstelik bu yolun fiziki baskısı da inanılmazdır. Ses, kirlilik ve yorgunluk vermektedir. Ve bir ev bununla sınva verir.

Meteforlarla dolu ilginç bir film. Isabelle Hupert için bile izlenebilir.

7/10

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP