25 Eylül 2009

Dead Man's Shoes

Shane Meadow'u seviyorum.
Tüm filmlerini izledim bu adamın. İngiliz kırsal ve banliyö hayatını en iyi anlatan adamlardan biri. Sert filmleri (Somers Town'ı ayrı tutmak lazım) insanı kendine getiriyor.
Ölü Adamın Ayakkabısı'nı ilk izlediğimde beni gerçekten çok etkilemişti. Her zaman sert filmleri sevsem de İngiliz sinemasını sevsem de Shane Meadow'u sevsem de bu filmi daha çok seviyorum. Çünkü 3'ü 1 arada oluyor böylece.

Filmin yapı itibariyle renkli ve siyah-beyaz bölümleri kurgudaki karışıklığı direkt ortadan kaldırıyor. Bu teknik kolaylama hikayede de kendini gösteriyor. Öyle ki nasıl siyah beyazı görünce "geçmiş"in anlatıldığı belliyse ve bunla ilgili soru sormana fırsat vermiyorsa, hikayede de "bu kim lan", " acaba ne yapacak" gibi soruları da sordurmadan cevaplıyor.

Uzun olmayan süresi, gerilimi yüksek tutmayı becermesi (ki bunu aksiyonu arttırarak yapmıyor), sadeliği, gerçekçiliği, oyunculuklar ve yönetim kabiliyetiyle oldukça başarılı bir film.


9/10

23 Eylül 2009

The Rocker

Rock'n Roll Forever baby!!!


Fish sadece görüntüsü yüzünden büyük bir rock grubu olma yolunda ilerleyen Vesilius'un davulcusudur. Hem de ne davulcu. Ama gruptan kovulunca hayata küsüp arda arda Platin Plak ödülleri kazanan eski grubuna lanetler yağdırıyor.


Sonra bir gün asosyal yiğeninin grubuna zorunlu olarak davulcu oluyor ve hayat onu yine rock sevdasıyla yollara düşürüyor. 20 yıldır yatmış bünye bir anda ne olduğunu şaşırıyor ve çılgınlıklar yapıyor. Ama yine de sorumsuz serseri değil. Nahoş görüntüsüne rağmen (ki ben çok net Lars Udrich'e benzettim)


Jack Black'i bağlayamadıkları için- eminim öyle - benzeri birini koydukları film, aynı Jack Black'in eğlenceli rock filmleri gibi. Hatta bence bir puan üstünde. Sıkmıyor, eğlendiriyor ve en önemlisi -başındaki sahneler hariç - saçmalamıyor.


Filmde çok açık Almost Famous, Gun's N Roses türevi film ve gruplara göndermeler de daha keyifli kılmakta filmi.


Arkadaşlarla beraber keyifle izlenecek film.

7,5/10


16 Eylül 2009

R Point

Kimse ne olduğunu bilmiyor?

Savaş filmlerinin vazgeçilmez sahnesidir, ekip üyelerinin hepsi hayattayken birlikte fotoğraf çektirmek. "R Point" in savaş filmlerine benzeyen tek yanı da bu sanırım.

R Point Kore yapımı bir savaş filmi. Düşmanın olmadığı, psikolijik bir savaş. Kayıp askerleri bulmak için Vietkong topraklarına giren askerler de teker teker kaybolurlar, ölürler, intihar ederler. Filmin başındaki kurgu ve yukardaki fotoğraf bize olacakları söylese de nasıl olacağını öğreneceğimizi ummamızı sağlıyor.

Ummuduğumuzu bulamama sebebimizse kayıp askerleri arayan timin operasyon hakkında hiç birşey bilmemesine ek olarak dışardan izleyen bizler de bir şey öğrenemiyoruz. Yani kimin niye nasıl öldüğü ve kaybolduğu gizemi bizi de sarıyor.

Ana akımdan ayrılan ve iyi gibi başlayan film sonunda sorulara cevap vermeyerek beklentileri karşılayamıyor. Ancak yine de değişik türde savaş filmleri sevenlerin ilgisini çekebilir.
7/10


Gray Tomorrow


Disenchant'ın Dilemma Ep'sinden Gray Tomorrow. Her ne kadar Burak bu grupta olmasa da bu izmirli grubun bu şarkısını dönemden ve ruh halimden bağımsız olarak çok seviyorum.
Bu aralar en çok dinlediğim şarkı ise Radiohead- Romeo and Juliet Soundtrack'tir. Tavsiye edilesidir.



14 Eylül 2009

Venice 2009 and "Soul Kitchen"

Samuel Maoz'ın "Lebanon" filmi Altın Aslanı, Todd Solondz ise "Life During Wartime" ile en iyi senaryo ödülünü kazandı.

Colin Firth "A single Man" ile en iyi aktör ödülünü kazandı. Filmin yönetmeni ise eski modacı yeni filmci Tom Ford.
Jüri Büyük Ödülü ise bizi fazlasıyla sevindirecek birinin filmine gidiyor. Fatih Akın'ın yeni filmi "Soul Kitchen" Jüri Büyük Ödülünü kazanıyor ve bizim filme olan beklentilerimizi arttırıyor.
Diğer Ödüler ise şöyle;
Gümüş Aslan : Shirin Neshat "Women Without Men"
En İyi Aktris : Ksenia Rappoport "The Double Hour"
Marcello Mastroianni Genç Yetenek Ödülü : Jasmine Trinca "The Big Dream"
En iyi Set Dizayn : Sylvie Olive "Mr Nobody"

11 Eylül 2009

Pelham 1 2...

Sınırsız aksiyon isteyen arkadaşlarım var. Görseniz her biri çiçek çocuk. Alternatif hayatlar yaşıyorlar. Ama katıksız aksiyon istiyorlar. Micheal Bay ve Joel Schumer filmleri. Taşıyıcının hastasılar. Görüntüyle tezat oluşturan bir durum.

Ama işin komik yanı. Ne olursa olsun damardan vermedikçe aksiyonu tatmin olmayan bu adamlar bu filmi bitirmediler. Ben sırf bitirmek için bitirirdim heralde. Vasatın vasatı değildi. (Aslında vasat da ortalama demek ya, neyse)

Bu girişi iyi gibi duran, sonra gereksiz tempo düşürerek seyirciyi kaçıran bir film. Hollywood tempo grafiğine göre 3 dk sabretseler deli aksiyon başlayacaktı ama sabredemediler.

Siz de etmeyin. Boşverin.

09 Eylül 2009

Mimleri Sevmiyorum


- Evet. Mim sevmiyorum. Yani benim blog konseptimle alakalıysa tamam da çok kişisele kaçınca (kendimden bilgiler verdiğim için) sevmiyorum.
- Evet. Yine haklısınız. Kendimi size başka biri gibi lanse etmekteyim. (Aklıma "biri"nin internet reklamı geldi : I'm John. I'm 21 years old. I like dancing and traveling)
- Zaten konsept dışı bir yazıda saçmalama hakkımı kullanmak istiyorum ayrıca.
- Peki yapmayacağım. Sizi kırmak olmaz.
- Mim mi? Tamam geçiyorum.
- Tamam sıkıştırma başlayacağım. Sevgili feyk kişisi yollamış. (Ayrıca biri bana "mim" ne demek açıklasın)
- Bilmiyorsam niye mi yapıyorum?
- Valla bilmiyorum. Uzatmadan geçiyorum cevaplamaya. Okunması gereken 40 kitap listesi var. Ve ben neler okumuşum. Dürüst olacağım. 20 tane çıkmaz diyorum ben şimdiden. Listenin yanındaki yıldızlar bakalım ne anlama geliyor?


1- Don Quijote, M. de Cervantes Saavedra (1605) **
2- Suc ve Ceza, Fyodor Dostoyevski (1866) *
3- Memleketimden Insan Manzaralari, Nâzim Hikmet (1966-1967)
4- Alemdagda Var Bir Yilan, Sait Faik Abasiyanik(1954) ***
5- Tutunamayanlar, Oguz Atay (1971) *
6- Hamlet, William Shakespeare (1600 dolaylarinda) *
7- Yuzyillik Yalnizlik, Gabriel García Márquez (1967)
8- Huzur, Ahmet Hamdi Tanpinar (1949) ***
9- Anna Karenina, Lev Tolstoy (1873-1877) *
10- Karamazov Kardesler, Fyodor Dostoyevski (1880)
11- Kara Kitap, Orhan Pamuk (1990)
12- Ilyada, Homeros (MO 9.-7. yuzyil) **
13- Odyssia, Homeros (MO 9.-7. yuzyil) **
14- Savas ve Baris, Lev Tolstoy (1865-1869) *
15- Ilahi Komedya, Dante Alighieri (1307-1321) ***
16- Binbir Gece Masallari (8.-9. yuzyil) ***
17- Madame Bovary, Gustave Flaubert (1856) *
18- Donusum, Franz Kafka (1915)
19- Ecinniler, Fyodor Dostoyevski (1872)
20- Butun Oykuleri, Anton Cehov (d.o. 1860-1904)*
21- Kucuk Prens, Antoine de Saint-Exupery (1943) *
22- Ince Memed, Yasar Kemal (1955)
23- Denemeler, Michel de Montaigne (1572-1588)
24- Ulysses, James Joyce (1922)
25- Yunus Emre Divani (d.o. 1238?-1320?) ***
26- Mesnevi, Mevlana Celaleddin Rumi (1278) *
27- Dava, Franz Kafka (1913) *
28- Budala, Dostoyevski (1868)
29- Mrs. Dalloway, Virginia Woolf (1925) ***
30- Son Siirleri, Nâzim Hikmet (1970) *
31- Macbeth, William Shakespeare (1606) **
32- Kizil ile Kara, Stendhal (1830)
33- Malte Laurids Brigge’nin Notlari, Rainer Maria Rilke (1910) ***
34- Kayip Zamanin Izinde, Marcel Proust (1917-1925)
35- Ses ve Ofke, William Faulkner (1929)
36- Gonulcelen, J.D. Salinger (1951)
37- Seyh Bedrettin Destani, Nâzim Hikmet (1936)
38- Bir Dugun Gecesi, Adalet Agaoglu (1979) ***
39- Evliya Celebi Seyahatnamesi (1898-1938) ***
40- Kotuluk Cicekleri, Charles Baudelaire (1857)
Tek Yıldız olanları (*) okudum.
İki yıldız olanları (**) okudum sayılır. (Kurcalamayın lütfen:)
Üç yıldız olanları (***) biliyorum ki asla okumayacağım. Geçti onları okuma yaşı.

Pişman olduklarım,hakkında pek çok şey bilsem de Proust okumadım, okuyamadım. Bir de Faulkner. Ben okumadım ama okunması gerek bak bunları deyip birine aldığımı hatırlıyorum. Özet geçerse bana ben de onların yanına iki yıldız (**) atarım.
- Son dönemde ne mi okudum?
- Akılda kalanlar : Aylak Adam, Zen ve Motorsiklet Bakım Sanatı(devam), Paris Sıkıntısı, Sandman(Düş Müziği).
- Mim'i birilerine yollamak gerekir değil mi?
- O zaman. Pembe fil ve Virgin State of Mind'a paslayalım mimi

04 Eylül 2009

Haberler

Bir sürü haber var piyasada. Sinemayla ilgili olanlarla başlamak gerekirse :

1 - Oliver Stone üstün belgeselcilik kabiliyetiyle çektiği yeni belgesel " South of the Border"
yakında yayınlancak ama Chavez etrafını konu alan filmi beklemek hata olur.

2 - Richard Kelly çekmek istediği western film için yapımcı ve para arıyor. Valla bulsa
bir türlü bulmasa başka türlü.

3 - Kevin Smith'in filminin adını değiştiriyorlarmış. "Couple of dick"i sevmemeişler.
Kim sevmez bu başlığı! Başrol oyuncusu Adam Brody'e "Bunun reklamını akşam
dokuzdan önce yapamayız" demişler.

4 - Bilmeyen varsa diye yazıyorum : Peter Jackson ile Steven Spielberg "Tenten"
filminin çekimlerine devam ediyorlar.

5 -Charlotte Gainsbourg yeni albümünü çıkarmış. Radiohead ve Beck'ten bildiğimiz
Nigel Godrich de prodüktörlüğünü yapmış. Dinlenilir valla bu.



6- John Hillcoat'ın, Viggo Mortensen, Charlize Theron ve Guy Pearce ile çektiği
"The Road" büyük beğeni toplamış. Bekliyoruz ısrarla.

7- Todd Solonz yeni filminin türünü "Post-Travmatik-Stress Bozukluğu" olarak tanımlıyor.
Ben de post travmatik şeyleri seven bir insan olarak, Todd'u da desteklemek
için bu filmi beklerim.

8- Lynyrd Skynyrd yeni albüm yayınladı. Güzel şarkılar var. Kötü olmamış.

9- Michel Gondry'nin yönettiği ve Seth Rogen'in oynadığı "The Green Hornet" in
vizyon tarihi Aralık 2010'a atılmış. Yuh diyorum! Madem haber yapmayın, insanları
beklentiye sokmayın ibneler!

10- Chow Yun Fat, Confucious adlı filmde başrolde oynuyor. Yakışır.


Not: Spiker kızı Türkiye'ye istiyoruz. Charlotte'u da istenler olur. İkisi de Fransız.
Atlasınlar bir uçağa gelsinler. Saygılar efendim. Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsanız.

03 Eylül 2009

21 Grams


Ölünce insanın 21 gram kaybettiğini söylerler.


Oyunculukarın çok çok iyi olduğu ve çok sevdiğim Naomi Watts'ın iyi performansına rağmen hiç göze gelmediği bir film aynı zamanda.

Arriaga ve Innarutu'nun az önce dediğim gibi birliktelikleri artık yeterli noktaya geldi dedirtti bu film bana. Ben de kendileri gibi kurgu yaparak farklı sırayla izlesem de filmlerini ikilinin doyuma ulaştığı belli. Ayrıca Arriaga'nın kendi filmi The Burning Plain'de de aynı kurgusal oyunla çekmesi iyice zorlama geldi.

Filmin dediği gibi 21 gram ağırlığı olan ruhun hayatı boyunca çektiği ve katlandığı acıların tonlarca olması oldukça ironik. Zaten "11 Eylül" için çektiği kısa filmde de "tanrının ışığı bizi aydınlatıyor mu yoksa kör mü ediyor?" diye sorarak bağnzlık boyutundaki "Tanrı İnancını" sorgulayan Innaritu bu filmde de evlilik ve tanrı üzerine yoğunlaşıyor. Zaten Babel'de de buna benzer olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

İtiraf etmeliyim ki bu sıkaşmış kurgu yine de bu filmde işe yarıyor. Bunun farklı veya aynı türlerini görsek de hikayenin etkisini arttıran kurguyu destkelemekte olduğumu belirtmek isterim.

Yukardaki afişin "21" isimli dandik kumar ve poker filmininkiyle aynı olduğunu hatırladım ve uyuz oldum. Buna değil o dandik filme. Bu kadar mı berbat olunur.

Bu filmle ilgili en çok sevdiğim şey, amatör ruhla spontane çekildiği belli olan kısa film tadındaki sekanslardı. Bir açıdan "Amerikan Güzeli"ndeki poşeti andırır yanları vardı. Benim için çok değişik olmasa da sıkılmadan, karışık kurgulu(bu yazının olduğu gibi) ve iyi bir film izlemiş oldum. Şüphesiz tavsiye edilesi.
8/10

Not: Naomi Watts'a olan hayranlığım güzelliği yanı sıra, babasının Pink Floyd'un ses mühendisi olması ve bu güzel kızın ufakken sürekli Pink Floyd ile dolaşış olması ve o ruhu içine çekmiş olması.

Not2 : Var böyle bir sürü film, izlenmesi gerekip de benim denk gelemediğim. Arada güzel filmleri pas geçip dönmek keyifli.

02 Eylül 2009

Thom Yorke - The Age Of Stupid

Thom Yorke yeni docu-drama film The Age Of Stupid için şarkı yapmış.
2055 yılında bir arşivcinin geçmiş yıllara ait belgelere bakmasından yola çıkarak gelecek tasavurunda bulunan bir film bu. Filmin yapımında ve açılışında aralarında Kofi Annan ve Gill Andersson'un da bulunacağı çevreciler, ünlüler ve destekçiler var.

Thom Yorke eylül 22'de bir single yayınlıyor. Şarkılar "This Hollow Earth" ve "Apart By Horses". Single sadece 8000 kopya basılacak. Acele edin yani!!

Ayrıca Radiohead'ın de ağustosta iki şarkı yayınladığını unutmayın; "Harry Patch (In Memory Of)" ve "These Are My Twisted Words". İlgilenenlere duyurulur.


01 Eylül 2009

Rashomon

Güneşi gösteren adam.

Kurosawa'nın dünyaya adını duyurduğu film bu. Siyah beyaz ve Japonca. Biliyorum ki sırf bu bile bir çok insanın bunu izlemesine engel olur. Ha bir de 1950 yapımı. 80 yapımı filmlere "eski" diyen zihinlerdeki 1950 imajını düşünsenize.

Kurosawa'nın çıkış yaptığı bu film En İyi Yabancı Film Oscar'ının alınca dikkatleri çekmeye başlıyor. Zaten ardında Kurosawa dünyanın en etkili, iyi ve tanınan yönetmenlerinden biri haline geliyor.

Nedir peki bu filmi bu kadar özel kılan?
1- Bir olayı farklı kişilerin gözünden anlatarak bize doğrunun ve olanın hangisi olduğu fırsatı vermesi mi? (Burada düşünülmesi gereken örnek "Run Lola Run" olaiblir.)
2- Yoksa bizi (3.fotoğrafta görüldüğü üzere) olayları dinleyip karar vermesi gereken kişi yaparak yargıç yapmayı başarması mı?
3- Sinema tarihinde, güneşi çeken ilk insan olması mı? (2.fotoğraf) Ve güneş ve gölgelerden bu denli güçlü yararlanması mı? (Aslında gölge deyince "Third Man" gelir akla)
4- Etkileyici oyunculukları mı?
5- Yoksa insanlığımızı ve insanlığa olan inancımızı sorgulamamıza sebep olması mı?


Bir sinema filmi olarak döneminin çok ötesinde bir film. Kocasıyla giderken bir haydut tarafından tecavüze uğrayan bir kadın, onun olayın sonunda(filmin henüz başında) öldüğünü öğrendiğimiz kocası ve onlara saldıran haydut. Bunlara filmin başındaki yürüyüş sahnesiyle akıllara kazınan (kamera çekimi sebebiyle) ve Kurosawa'nın vazgeçilmez oyuncularından biri de ekleniyor. Zaten nerdeyse! minimal denebilecek bu film bu insanların etrafında geçiyor. Bu üçlü arasında olan ve bizim bu üçlünün (dörtlü!) ağzından, sırayla dinlediğimiz hikayeleri var. hangisinin gerçek olduğuna inanmak güç. Karar merci ise sizsiniz. Biziz.

Sinemanın her döneminde her türlü adama ilham kaynağı olmayı başarmış, Sheakspear uyarlamalarıyla insanı etkileyen, Star Wars'a esin kaynağı olarak bizi bizden alan Japon sinemasının en iyi yönetmenlerinden birinin çıkış filmini mutlaka izleyin. Herkese tavsiye etmiyorum. Ama yağmur ve yıkık bir tapınak ve içindeki insanlık savaşı için görülmeli.

9/10

  © Blogger template 'Isolation' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP